28 Mayıs 2013 Salı

Çocukluğum -1

Sevdiğim blogları düzenli bir biçimde takip edip yorumlar yapan ama kendi blogumda paylaşımda bulunmayı ihmal eden ben. Sağolsun o arkadaşlar da (bkz: Anılardan Seçilmiş) blogumuza el atalım diye mimlemekten geri durmuyorlar. 
Mimlediği konu çocukluk oyunlarımız. Yazdıklarını okuyunca aklıma birkaç eski yazım geldi. Dönem dönem ilgilerim değişir benim. Bir süre bulmacalar dünyasına merak sardım, bir süre Mısırlıların hayatına daldım, ordan Yunan mitolojisine geçtim. Bir dönem yorganın altında fener açıp kitap okudum, bir dönem o yorgan altında walkmanimden Beyaz'ın radyo programını dinleyip kıkırdadım. 

Bir dönem kendimi parklara atıp tek kişilik hayaller kurdum, bir dönem anılarımı yazmaya yeltendim. 
İşte aşağıda okuyacağınız yazı da o döneme ait bir başlangıç yazısı:



Adı: Didem (nam-ı diğer Dido)
Yaşı:30 (artık)
Didem yerleşik bir hayatı benimsemiş İstanbullu bir ailenin (İstanbul kelimesinin altı çizilir, 3 kuşak) ilk kızı olarak dünyaya gelmiştir. Tembelliği daha ilk yıllarda geç yürümesi ve geç konuşmasıyla kendini göstermiş ancak nedense göz ardı edilmiştir. Söylediği ilk kelimenin -Amannnnn anne! olduğu rivayet edilir. İlk yıllara dair elimizdeki veriler şu şekildedir: Sudan hoşlanmaz, yemekten nefret eder. Düzen karşıtıdır, ilk başarılı eylemlerini annesinin yemek ve oturma odası düzenini bozarak gerçekleştirmiştir.
O yıllarda anticiliğini bu şekilde ortaya çıkarmıştır.
Kardeşinin dünyaya gelişiyle pabucunun dama atıldığı hissine kapıldığı gözlenmiştir. Ebeveynlerinin başarılı yönetimlerine rağmen bu his içten içe Dido adlı kahramanımızı yıllar yılı kemirmiş, kardeşine de suikast girişimlerinde bulunmasına neden olmuştur. Hatta etkili bir darbesi kardeşinin ilkokul yıllık fotoğrafında göze çarpmaktadır.
Dido’nun ilkokul yılları çok da fazla kayda değmeyen olaylarla geçmiştir. Saat takıntısı bu yıllarda başlamıştır, ilk karşılıksız aşkını da yine bu yıllarda yaşadığını kayıtlardaki bulguları inceleyerek kabul ediyoruz. Özenli ve dikkatli bir öğrenci olan kahramanımız ne kadar yırtınsa da öğretmeninin gözüne girememiş, annesi de okula maddi katkılı bir insan olmadığı için “Öğretmenin gülleri” seviyesine erişememiştir. Bu yıllarda elde edilen bilgiler arasında zengin-fakir ayrımı diye bir hadise de vardır ve kahramanımız bu ayrımın yıllar yılı karşısına çıkacağını daha o zamanlardan fark etmiştir, çünkü kendisi gözlemci bir insandır.
(Bu arada yazarımız kahramanı son derece över tarzda yanlı bir yazı yazmaktadır durun bakalım)
Yerleşik hayattaki ailemiz kahramanın ilkokulu bitirme dönemine denk gelen zamanlarda çeşitli olaylar sonucunda göçebelik kast sistemine geçiş kararı almışlar, ancak bunu zamanında kahramanımıza iletmedikleri, ilettikleri zamanda da kendisi bu olayı kabullenemediği için kahraman tarafından yine protesto edilen bir taşınma olayı gerçekleşmiştir. Protesto için taşıma kamyonuna binmeyeceğini ve 12 yaşında dahi olsa gerekirse sokakta kalacağını ancak doğduğu evden ayrılmayacağını mahalle önünde açık ve seçik beyan etmiştir.
Komşularda ve akrabalarda kalınarak geçiş ve hazırlama süresi oluşturulmuş, ancak bir hafta sonunda kaçınılmaz son gelmiş çatmış ve semt değiştirilmiştir. Yeni semt kendini “delikanlı” addeden bir sürü başıboş çapulcu serserinin gece-gündüz sokaklarda cirit attığı bir semttir.
Ve bu ilk taşınma bundan sonraki 12 senelik periyotta belirli kaprisler, anlaşmazlıklar ve zorunlu nedenlerle 5 kez daha tekerrür edecektir.
İlkokul yılları bu şekilde geçmiştir, bundan sonrası başka bir yazının konusudur. 

2 yorum:

  1. Çok hızlı bir cevap yazısı oldu gerçekten :))
    Ben de bir buçuk yaşında taşınırken, "odamın duvarlarını da getirin" diye ağlamışım! :D
    Kardeşinde kalıcı hasar bırakmamış olmanı diliyorum :))
    Saat takıntın ne? Koleksiyon mu? Benim kendisiyle ilgili tek takıntım, bana uzak bir yerde tiktaklarını sürdürsün..
    Yazarımızı, bir kez daha, daha sık yazmaya davet edelim o halde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bir dönem saat koleksiyonerliği yaptım, onu da bıraktım çok şükür :D
      kardeşimle ilgili hiçbir suikast girişimimde sonuca ulaşamayınca evrakta sahteciliğe yeltenip kendisinin hastanede karıştığını ve aslında bizim çocuğumuz olmadığını iddia ettim. o da olmayınca mecburen alıştım artık kendisine :)
      Yazı hazır olunca, yayınlaması zor olmuyormuş canım:)

      Sil