30 Kasım 2013 Cumartesi

Çocuk İstismarı konusunda çocuklarımızı nasıl bilinçlendirelim?

Bugünkü yazım geçenlerde konuştuğum ve endişelerini haklı olarak paylaştığım bir velimle sohbetimiz sonucu ve sayısı gittikçe artan (Allah korusun) taciz ve tecavüz haberleri üzerine şekillendi. 
Araştırmalarım sonucu geçen yıl onlineanne'nin yazdığı "Çocuk İstismarı konusunda çocuklarımızı nasıl bilinçlendirelim?" yazısına ulaştım. Kendisinin izniyle yazısını aşağıya alıntılıyorum: 


"İkiz kızlarım Amerika’da bir devlet okulunda 1. Sınıfa devam ediyorlar. Geçenlerde okuldan imzalamam için bir izin belgesi gönderildi. Belgede kızlarımın çocuk istismarına yönelik olarak bilgilendirilecekleri bir programa katılmalarına izin verip vermediğim soruluyordu. Programın içeriği hakkında daha çok bilgi almam için de yarım saatlik bir videoyu seyretmem öneriliyordu.
Videoyu seyretmeden kağıdı imzalamak istemedim. Zaten çok sıcakkanlı olan ve herkese fazlasıyla güvenen kızlarımla bu güvenlik konuşmaları kafamı karıştıran konular kapsamında. Yani onları korkutmadan, sahip oldukları “herkes iyidir” imajını yıkmadan, herkesle sohbet etmek isteyen, bazen sarılmaları falan abartan kızlarımı yabancılarla ilişkiler konusunda bilgilendirmede ikilem yaşadığım oluyor. Yani sıcakkanlı, girişken olmak iyidir ama “yabancılar her zaman bizim umduğumuz gibi güvenli olmayabilirler, onları tanımıyoruz” mesajı onlar tarafından doğru algılansın diye, özellikle market kuyruklarından sonra çok dil döküyorum. Şimdi de “tehlikelerle dolu dünya” algılarını iyice genişletir mi bu ders diye düşündüm açıkçası.
Genel olarak bu konudaki hassasiyetleri biz Türkler abartı bulma eğilimindeyiz. Biz ne de olsa çocukları “poponu yerim” diye seven bir milletiz. “Aaa, Fatma teyzen öptü sadece, niye kızıyorsun, ayıp”, “Ne varmış canım bunda” türevi çok farklı tepkilerimiz olabiliyor. Hatta, toplumca sanki bizim tacize bakışımız da geniş; neredeyse taciz illaki tecavüzle sonuçlanmalı ki şikayet edilebilsin durumu var. Onda bile “mağdur”un daha da mağdur edildiği bir ülke Türkiye. Yani tecavüzü bile haketmiş olabilirsin. “Bir tokattan ne çıkar”, “Ne yaptı da haketti”  mantığı var. Hatta daha ileriye gidip Türkiye’de kadınların çoğunun bir taciz öyküsü olduğunu iddia edebilirim. “Aaa benim yok” diyenler varsa da gerçekten hayatlarında otobüste hiç ellenmemiş, sokakta söz ve gözle hiç tacize uğramamışlar mı, yoksa gerçekten bunları tacizden saymıyor olabilirler mi diye merak ediyorum doğrusu.
Neyse, böyle bir eğitim dersinin içeriğini çok merak ettim açıkçası. Sonra videoyu seyrettim ve de kağıtları imzaladım. Videoda anlatılanları da paylaşmak istiyorum.
Videoda öncelikle kız-erkek ayrımı yapmadan çocuk istismarının yaygınlığına değiniliyor. 18 yaşına kadar her 4 kız, her 6 erkek çocuğundan biri tacize uğruyor, hem de tacizi yapan çoğunlukla yakınları, bildikleri, güvendikleri biri. Bu kapsamda sınıfta verilecek olan eğitimin içeriği de şöyle özetleniyor:
1. Vücudumuzdaki özel alanların anlatılması: Bu alanlar mayonun kapattığı yerler olarak gösteriliyor.
2. “Hiç kimse sizin özel vücudun parçalarınıza bakamaz ve dokunamaz”üzerinde konuşma: Çocuklara kendilerinin de başkalarının özel yerlerine bakamayacakları ve dokunamayacakları söyleniyor. Bunun tek istisnası canımız acıdığında sorunu anlamak için anne/baba ve doktorun “sizden izin alarak” bakması ve dokunması olarak anlatılıyor. Bu kapsamda dokunma hakkında bilgiler veriliyor.  İyi dokunma (Güvenli)-kötü (güvenli olmayan) dokunma ayrımı anlatılıyor. Burada kötü dokunmaların hissettirebileceği -korku, kızgınlık, üzüntü, karışıklık- gibi duygular üzerinde konuşuluyor.
3. “Birisi özel yerlerinize baktığında ya da dokunduğunda yapacaklarımız”üzerinde konuşma: Bu kısım çok önemli; çocuğa kendisini iyi hissettirmeyen kötü bir dokunuşla karşılaştığında yapması gerekenler öğretiliyor. Bunlar 4 başlıkta çocuğa öğretilmeye çalışıyor:
1. Söyleyebileceğin en sert ve en ciddi biçimde HAYIR de. (NO)
2. Oradan uzaklaş ve güvenli bir yere gitmeye çalış. (GO)
3. Güvendiğin bir büyüğüne anlat. (TELL)
4. Büyükler seni dinleyip bu konuda birşey yapana kadar da söylemeye devam et. (KEEP TELLING)
Bu 4 maddeyi çocukların hatırında kalması için slogan biçiminde ezberletmeye çalışıyorlar. İngilizce “No, go, tell, keep telling” olan bu dört madde Türkçede daha zor: Hayır de, uzaklaş, susma, söylemeye devam et.
4. “Birisi özel yerlerinize baktığında ya da dokunduğunda büyüklerinize anlatmamanız için size söylenebilecek yalanlar” üzerinde konuşma: Burada da çocuklara bu konuda en yaygın yalanlar şunlar, bunları duyduğunuzda sakın inanmayın türevi bilgiler veriliyor. Mesela,
-Bu bizim sırrımız: İyi sırlar ve zararlı sırlar ayrımı öğretilmeye çalışılıyor. Zararlı sırlar anneye babaya mutlaka söylenmelidir mesajı ile birlikte bu sırlara örnekler veriliyor.
-Tehdit (Sana asla inanmazlar, annen baban seni sevmez yalanı): Buna asla inanmamaları gerektiği anlatılıyor.
-Ödüller (sana para veririm oyuncak alırım): Asla aileden izin almadan hediye kabul etmeme üzerinde duruluyor.
Bu kadar çok şeyi 6 yaşındaki çocukların hatırlamasının çok güç olması nedeni ile bu konuların evde de ara ara tekrarının yapılması, üzerinde konuşulması gerekiyor.   Zaten o yüzden “Hayır de, uzaklaş, susma, söylemeye devam et” sloganıyla çocukların hatırlamasını sağlamaya çalşıyorlar. Sınıfta bunlar konuşulduktan sonra da tüm bunları özetleyen Winnie The Pooh ve arkadaşlarının da bunları anlattığı bir çizgi film seyrediyorlar.
Sonuçta iki kızım da kendi sınıfında bu dersi aldı. Eve geldiklerinde  yukarıda resmi de görülen “Biliyor musunuz, vücudunuz sizindir” başlıklı bütün bu anlattıklarımı içeren bulmacalar, oyunlar, boyamaları içeren bir aktivite kitabı vardı ellerinde. Aradan bir süre geçince oturup aktiviteleri yaptık beraber ve bana anladıklarını anlatmalarını istedim.  Beklediğimden çok daha fazlası akıllarında kalmıştı.
Bu tür bir eğitimin okulda da olması çok önemli. Türkiye’de böyle bir eğitim okullarda var mı bilmiyorum. Umarım vardır. Olmasa bile benzer konuşmaları çocuklarımızla yapmak  zaten bize düşüyor. 
Peki, Allah korusun diyoruz da, çocuğunuz istismara uğrarsa ya da istismara uğrayan bir çocuğu korumamız gerekirse ne yapmak lazım? Bahsettiğim videoda şunlar öneriliyor: önce sakince dinleyin; üzüntünüzü, kızgınlığınızı belli etmeyin; asla sorgulamayın (olay hakkında bilgi almaya çalışmayın); sadece onu anladığınızı belirten sözler söyleyin ve uzmanlara başvurun ki gerekli soruları onlar uygun şekilde sorsun.
Kim bu uzmanlar sorusunun Türkiye için cevabını aradım ve hemen bir bilgiye ulaşamadım doğrusu. Ama öğrendiğim şu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı‘nın bir ALO 183 Aile, Kadın, Çocuk, Özürlü ve Sosyal Hizmet Danışma Hattı varmış ve bu tür durumlarda uzmanlar yönlendiriyormuş. Ama yetkili merciler karakol ve savcılıklar diye geçiyor ki okuduğum haberleri düşününce bunlar bile kanımı dondurmaya yetiyor."

Konuyla ilgili olarak şu sitede bazı posterler buldum:




Çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet+tacizlerin bitmesi ve suçluların cezalandırılması dileğiyle.

29 Ağustos 2013 Perşembe

Birdenbine Masallar No:4 Bebipen


 (Ön kapak)
(Arka kapak)
Adı: Bebipen
Yazarı: Uzman Psikolog Şebnem Kartal
Yayınevi-Basım Tarihi ve Yeri: Sistem Yayıncılık - Kasım 2008,İstanbul
Fiziksel Özellikler: 20x18 boyutlarında kolay kavranır bir kitap. Ortadan iki zımbalı. Toplamda 36 sayfadan oluşuyor. 
Bundan önceki 4 kitapla aşağı yukarı benzer ayrıntılara sahip. Metin, kitap harfleriyle basılmış ve yeterince rahat okunabilir puntolarda. 

Bu kitapta sol sayfada resimler, sağ sayfalarda metinler mevcut. Bu haliyle kitabın sınıfta çocukların arasında katlanarak okunmasını kolaylaştırıyor. (Kolaycı öğretmen modu)

Yine kitap kahramanının adı metne kapaktaki görseliyle basılmış. 

Kitabın Resimleri/Çizimleri: Tasarım Graphinn tarafından hazırlanmış. Fazla ayrıntıya girilmemiş resimler olduğunu söyleyebilirim. 
Resimler konusunda kişisel görüşüm sanırım hiçbir zaman değişmeyecek. Çizim çocuk kitabına da yapılıyor olsa, mümkün olduğunca gerçekçi ayrıntılar kullanılmalı. Çocukta yanlış bir perspektif algısı oluşturabilecek resimler veya insansı özellikler katılmış hayvan resimleri görmekten hoşlanmıyorum. 
Al sana inci kolyeli anne penguen. Boynuna atkı takmış penguen de var. 
Diğer çizimler dediğim gibi ayrıntısız bir penguen hayatını yansıtıyor. 


Hikayesi: Bildiğiniz gibi penguenler yumurtadan çıkarlar, yumurtadayken penguenleri babaları keselerinde saklar, anneleri yemek bulmak için okyanus kıyısına giderler. Anneler hem karnını doyurup, hem de döndüğünde doğmuş olacak yavrusunu beslemek için besin depoluyorlar. Anneler döndüğünde bu sefer babalar bu zorlu yolculuğa adım atıyorlar. Hikayemizde Bebipen'in annesi de bu yolculukta ölüyor ve Bebipen yumurtadan çıktığında annesinin artık hayatta olmadığı gerçeğiyle yüzleşiyor. Babası da yiyecek yolculuğuna çıkacağı için Bebipen yalnız kalacak. 
Yavrusu olmayan bir dişi penguen Bebipen'in bakımını üstlenme teklifinde bulunuyor. Bebipen'le hayata, sevmeye, sevilmeye dair sohbet ediyorlar. Bebipen, Penguen Hanım'la hayatı tanımaya ve alışmaya başlıyor.

Anlatım Dili-Kullanılan Kelimeler/Kavramlar: Şebnem Hanım yine kitabında duygulara ağırlık veriyor. Güvende hissetmek, özenle korumak, tedirgin olmak, hayranlıkla izlemek, teselli etmek, birbirine destek olmak gibi kavramlara yer verilmiş. Ayrıca ikili konuşmalarda "Sen-Ben Dili"nin yansıtılmasına özen gösterilmiş.

Bu kitap neden alınmalı?: Kitap penguenlerin yaşamı hakkında da oldukça ayrıntılı bilgi veriyor. Tabi burada hikaye ile ilgili dikkat edilmesi gereken bir noktayı belirtelim: Hikayede de bahsettiğim gibi Bebipen'in annesi ölünce bakımını bir başka kadın üstleniyor. Tam olarak evlat edinme de değil, tam anlamıyla üvey annelik de değil. 
Hayatta ebeveynlerinden birinin ölümü ile bir akrabasının yanında yaşayan çocuklar da var. Annesi ile babası ayrılıp yeni bir evlilik ile yeni bir aile hayatı yaşayanlar da var. Yuvadan evlat edinilen çocuklar da var. Zaten "Evlat edinilme" çocuk için oldukça hassas bir konu ve bildiğim kadarıyla psikologlar açıklama zamanını aileye bıraksalar da okul öncesi dönem ile ilkokul döneminin uygun olduğunu belirtiyorlar. Bahsettiğim durumlara göre belki hikayede uyarlamalar yapılabilir.  

Hangi yaş grubuna uygun?: Hedef yaş grubu 3-12 olarak belirlenmiş. 

Benim deneyimlerim: Bu kitabı "Gems Penguenler" konusunu işlerken penguenlerin hayatını aktarmak için konusunu değiştirerek okuyordum. 

Not: Penguenlere bayılıyorum. Penguenlerin hayatı ile ilgili "La Marche de L'Empereur-March of The Penguins-İmparatorun Yolculuğu" belgeselini öneririm. Müziklerini de kendisine ayrıca bayıldığım Emilie Simon yapmış. 

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Türkiye'de Kadın Olmak

Uzun zamandır benzer şeyleri düşünüyorum. Sürekli bir "kadın" üzerinden dönen tartışmalar, kadının doğum izninin ne kadar olması gerektiğine yasalar karar veriyor, kadının kürtaj yaptırıp yaptıramayacağına bakanlık karar veriyor, kadının tecavüze uğrayıp uğramadığına savcılık karar veriyor. Hepsi ataerkil, erkek egemen kurumlar. 

Bir haber okudum bugün, bu adreste:
http://www.gercekgundem.com/?p=563252

Ben ayrıntısını yazayım biraz, Bingöl'de zihinsel engelli bir kız tecavüze uğruyor, tecavüze uğradığı hamileliğiyle, hamileliği ise karın ağrısı şikayeti ile hastaneye gitmesiyle ortaya çıkıyor. Savcılık -inanılması güç ama bu yargı sisteminde kısa bir zaman olduğu bile düşünülebilir- 22 gün sonra engelli kızın, kendisini hamile bırakan kişiLERden şikayetçi olmadığı ve RIZASININ OLDUĞU gerekçesiyle soruşturmaya gerek olmadığına karar veriyor. 

Köye dönüldüğünde ise babası yıllar önce ölmüş, okumamış, zihinsel engelli ve tecavüze uğrayarak hamile kalmış bu kızı öldürmeleri ve namusunu temizlemeleri için annesi ile abisine baskı kuruyor köyün diğer 35 hanesi. Ve iletişimi kesiyorlar bu namus meselesi çözülene kadar. 

Hadi diyelim bu köylü halk cahil kaldı, bu tür olaylarda "erkek" tarafından bakıyor olaya. Peki ya savcılık? Onlar da mı cahil? Zihinsel engelli, Türkçe bilmeyen bir kızın rızasının olduğuna nasıl karar verilebilir? 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (kaldı ki yanlış hatırlamıyorsam eski adı Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı idi, bu adın değiştirilmesi bile zihniyeti ortaya koyuyor aslında) duruma el koymuş ve soruşturma tekrar başlatılmış. 

Bu arada ne olacak? Adli Tıp'tan bilmem kaç ay sonrasına randevu alınacak, Adli Tıp uzmanları kızın ruhsal durumunun bozulmadığına kanaat getirecek, bu arada yasal sınır çoktan aşıldığı için bebek doğurulacak ve yuvaya verilecek. Aile de köyden göç etmek zorunda kalacak. Tecavüzcülerin yaptığından duyulan gururla sırtına vurulurken, bu ailenin sırtına vurduğu eşyaları olacak, yediği laflar, işittikleri hakaretler olacak. 

Bir de bunlar duyduklarımız, okuduklarımız. Ya sesleri duyamadığımız niceleri.. Bizi kim koruyor?